Öncelikle şunu bırakmalıyım buraya:
Arvo Pärt, ince dokunuşların müzikle buluştuğu adam. Daha öncesinde minimalistik müzik hakkında konuşmustuk. Arvo Pärt’ın kullandığı sesler ve birleşimleriyle ortaya çıkan harikalar…
1935 yılında Estonya’da doğan Arvo Pärt 1944 yılında ülkesinin Sovyetler Birliği işgali altına girmesine tanık oldu. 50 yıllık süren bu işgalin müziğinin şekillenmesinde önemli bir rolü olduğunu söyleyen sanatçımızın bazı eserleri SSCB’de iyi karşılanırken diğerleri için aynı şeyleri söyleyebilmemiz pek mümkün gözükmüyor. 1968’de “Credo” adlı bestesinin yasaklanmasının ardından inzivaya çekildi. Sessizliğinin 1976’da bozan Pärt artık daha farklı birisiydi ve müziği de bu değişimini yansıtmıştır. Tam sekiz yıl boyunca kendini kapatan dokumacı sekiz yıl süren suskunluğunu “für alina” (alina için) adlı eseriyle bozmuştur. Kendine has bir yöntem geliştirmiştir. Tintinabulation (Latince’de küçük çanlar anlamına gelir) adını verdiği bu methodu kendi ağzından dinleyelim:
Tintinnabulation is like this… Here i am alone with silence. I have discovered that it is enough when a single note is beautifully played. This one note, or a silent beat, or a moment of silence, comfort me. I work with very few elements; with one voice, with two voice. I build with the most primitive of materials; with the triad, with one specific tonality. The three notes of a triad are like bells. and that is why i called it tintinnabulation.
Arvo Pärt
Tintinabulasyon şöyle bir şey… Sessizlik içinde oturuyorum, tek başıma. Tek bir notanın güzel tınısı, bu güzel nota veya sessiz bir vuru ya da bir anlık sessizlik, beni rahatlatıyor. Oldukça az sayıda materyal ile çalışıyorum. Bir veya iki ses belki. Oldukça basit maddeler ile kuruyorum parçamı; bir üçleme, spesifik bir tonaj. Üçlemenin üç notası çanlar gibi. Bu yüzden Tintinabulasyon ismini verdim.
“für alina“‘dan bir yıl sonra ardı ardına üç eseri yayınlandı: “Fratres“, “Tabula Rasa” ve “Cantus In Memoriam Benjamin Britten“. Sonuncusu, müziğine hayran olduğu İngiliz besteci Benjamin Britten’in ölümü üzerine bestelediği 5 dakikalık etkileyici bir cenaze marşıydı.
Batı dünyasında sesi iyice duyulan Arvo Pärt’ın müziği SSCB yetkilileri tarafından rahatsız edici bulunmuş olmalı ki 1980 yılında yayımcısının yardımıyla Avusturya vatandaşlığına geçti ve Viyana’ya yerleşti. Ertesi sene bir burs alarak gittiği Almanya’ya yerleşti.
Dini metinlere dayalı dayalı koro çalışmalarına yönelen Pärt’in eserleri çok beğenilmekte ve dünya koroları tarafından seslendirilmektedir. Başlıca dini eserleri arasında St. John Passion (1982), Magnificat (1989), The Beatitudes (1990) ve Litany(1994) yer alır. Sanatçının 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti İstanbul ve 2011 yılı Avrupa Kültür Başkenti Talinn’in ortak siparişi üzerine bestelediği “Adem’in Yakarışı” adlı eseri ilk defa 7 Haziran 2010’da İstanbul’da Aya İrini’de seslendirildi.
Arvo Pärt ilginç eserlerin sahibi orası kesin. İnce sesler ve ilginç dokunuşlar. Az ses ile çok duygu aktarmak özel bir yetenek olmalı değil mi?
Minimalism ne güzel şeysin sen.
Klasik muzik bir harika!
Dünyayı yazabilirsiniz bu müziklerle.
Sanat içinde sanattır müzik!…
K.TATAROĞLU
Bu güzel paylaşım için teşekkürler…
BeğenLiked by 1 kişi
Sanata dokunmak belki de müzik.
Teşekkür ederim.
BeğenLiked by 1 kişi
Rica ederim
BeğenLiked by 1 kişi